Herkese merhaba,
Mutlu Cuma’lar.
Son 2 haftadır - mailler ve Instagram paylaşımlarından da anlayacağınız üzere - ruhen iyileşmek için kendime bakmaya başladığımı bir döneme girdim. Ek desteklerimi düzenli almak, uyku düzenime biraz olsun daha çok dikkat etmek, su tüketimine dikkat etme ve haftada bir gün su orucu tutmak gibi gibi…
Daha sonra konuyla çok alakalı bir röportajım geldi aklıma - Sevgili Dam Suay ile Marie Claire Ocak 2023 sayısı için (yani tüm yaşananlardan çok çok önce) yaptığımız “Akıl Sağlığımı Nasıl Koruyorum?” röportajı. Ben de siz HFB mailine abone olanlara özel - röportajın kesilmemiş ve ham halini sizlerle uzun uzun paylaşmak istedim.
Sosyal medyanın ruh sağlığın üzerindeki etkileri neler? Bununla nasıl başa çıkıyorsun?
Sosyal medya ile ilişkim aslında çoğu kişiden biraz farklı. Sosyal medya, benim kendime kariyerimin ikinci yarısında - 1 senelik kurumsal kariyerimi bıraktıktan sonraki dönemi böyle adlandırıyorum - seçtiğim yeni ofisim. Gücünü doğadan alan, sağlıklı yöntemlerle hazırlanmış ve vejetaryen yemek tarifleri paylaşan bir içerik üreticisi olarak başladığım bu yeni kariyerime, diplomalı bir aşçı, bir yemek tarifi kitabı yazarı ve son olarak da kendi markasının sahibi bir girişimci olarak devam ediyorum ve sosyal medya benim bu çok şapkalı kariyer planının her gün uğramam gereken ofisi niteliğinde. O sebeple de genelde sosyal medyaya profesyonel yaklaşıyorum, geçirdiğim vakti limitli ve bilinçli kullanıyorum (çünkü kimse 7/24 ofiste durmak istemez). Bu biraz da zamanla geliştirdiğim bir yetenek. Bana bir şey öğretmeyen, fikir vermeyen hiçbir sayfada vakit geçirmiyorum, karşıma çıkan her detayı da işimi besler şekilde ilhamlanmak için değerlendiriyorum. Ama tabi ki haliyle nasıl kurumsal çalışırken ofiste stresli & yorucu anlar yaşıyorsak enerjimizi aşağı çeken iş arkadaşları ile karşılaşmak zorunda kalabiliyorsak benim için de sosyal medyada da zaman zaman böyle anlar olabiliyor. Bununla başa çıkmamın bir numaralı yolu ise sağlıklı sınırlar çizmek, sosyal medyada kontrolün tamamen bende olduğunu unutmamak, sınırlarını aşan veya bana iyi gelmeyen / bir şeyler katmayan tanıdığım veya tanımadığım herkesten olabildiğince hızla uzaklaşmak.
Kendini en mutlu hissettiğin yer neresi?
Bu soruya belirgin bir cevabım olmadığını fark ettim ve bu çok ilginç geldi :) Daha önce hiç tatmadığım tatları tattığım, özellikle şef restoranlarında geçirdiğim ve şef tadım menülerini deneyimlediğim anlar; görmediğim ve bilmediğim yerleri keşfettiğim anlar demek geldi içimden. Özgür olduğum, ilhamla dolduğum, doğayla iç içe olduğum her yer kendimi en mutlu hissettiğim yer.
Aynı anda birden fazla şey yapman gerektiğinde
nasıl idare edersin?
Aslında benim hayatım şu anda tam da bundan ibaret :) Atlas’a hamile olduğumu öğrendiğimde tek istediğim onu elimden geldiğince desteksiz büyüterek, her anında yanında olmaktı. O sebeple de çalışma saatleri ve lokasyonu esnek bir çalışma düzeni inşa ettim kendime. Fakat, bu hayali yaşamanın inşa etmekten daha zor olduğunu farkettim. Günümün çok büyük bir kısmı Atlas’la - şu anda 2.5 yaşında - geçiyor. Sadece o günde birkaç saatliğine okuldayken veya uyurken çalışıyorum. Ve çalışma tanımın da tarif yaratmak, yazmak, çekimini yapmak, işbirliği yaptığım markalarla iletişim halinde olmak ve kendi markamın üretim & satış & tanıtım süreçlerini koordine etmek gibi birbirinden alakasız ve farklı onlarca farklı konudan oluşuyor. Haliyle de odaklanması ve yönetmesi oldukça zorlu oluyor, özellikle de bu eforu kısıtlı zamanlara sıkıştırmak gerektiği için. Bunu idare edebilmenin tek yolu her gün sıkı sıkıya takip ettiğim, sıkça güncellediğim (kendisi resmen yaşayan bir döküman!) detaylı bir yapılacaklar ve öncelikler listesi oluşturmak. Bu listeye göre hem kişisel hem de iş hayatını yönetmek. Çok acil olan işler ve o kadar acil olmayan işler, çok önemli olan işler ve o kadar önemli olmayan işler. Hepsi tek sayfada olunca planlaması ve idare etmesi çok daha rahat oluyor.
Uyuyamadığın zaman neler yaparsın?
Oldukça az uyuyan ve tabiri caizse bir gece hayvanı gibi yaşayan biriyim. Bu hep böyleydi. Üniversitede geceleri çalışırdım, şu anda da iş hayatında en verimli olduğum anlar geceleri, yani uyuyamadığım her anı yaratıcılığa ve üretmeye ayırıyorum. Yeni tarifler düşünürüm, markam HealthyFoodBreak için yeni ürün fikirleri geliştiririm, bir sonraki günü planlarım, geride kalan günü değerlendiririm. Ve hep de en iyi fikirler böyle anlarda gelir.
Sakinlik ve rahatlamak istediğinde hangi sporu tercih edersin?
Kesinlikle sahilde veya ormanda bir yürüyüş ve hatta koşu. İnsanı “An”a çağıran ve “An”a dönmesini sağlayan en etkili sporlardan biri bence koşmak olabilir. Aklına gelen tek şey attığın adımlar, kaç kilometrede olduğun ve kulağındaki müzik oluyor. Kurumsal hayatın stresiyle geçen günlerde de işten eve saat kaçta dönersem döneyim sahile koşuya gitmek en sevdiğim şeydi. Şu an bunu Atlas’la beraber yapabilmek de işin bonusu sanırım. Yeni anne olduğum ve hayatın en zorlu zamanlarından biri olan o lohusa zamanlarında yapmayı en sevdiğim şey Atlas’ı ana kucağında önüme takıp uzun yürüyüşlere çıkmaktı.
Yatmadan önce uzun ve stresli bir gün geçirmişsen
yatağa nasıl gidersin?
Muhtemelen böyle bir günde kendime yeterince zaman ayıramamış, kendimi önceliklendirememişimdir. Haliyle de stres seviyemi regüle edemez olmuşumdur. Böyle bir günün sonunda kesinlikle gün içinde kendime ayıramadığım vakti ayırmam gerekir. En favori caz çalma listem eşliğinde sıcak bir duş, bolca serum ve yüz masajından oluşan bir gece rutini, sonrasında loş ışıklar ve hatta mum ışıkları eşliğinde bir sıcak içecek, telefonumdaki meditasyon uygulaması ile bir minik meditasyon. Ertesi güne yepyeni bir başlangıç yapmak için bir gece molası. Böyle yan yana yazınca sanki uzun zaman alan ve detaylı bir eformuş gibi geliyor ama aslında toplamda 30 dakikayı aşmayan “bir kişinin kendini sevme molası”. Bu molayı verip de yatağa girmek çok şey değiştiriyor.
Uyandığında stresliysen ya da uzun bir gün seni bekliyorsa ne yaparsın?
“Enerji nereye odaklanıyorsan, oraya akar.” sözüne çok inanıyorum. Günün zorluğunu düşünerek güne başlamak yerine, günü küçük parçalara ve görevlere bölerek yönetmeye çalışıyorum. Böylelikle kocaman bir stres bütününü düşünerek enerjimi oraya akıtmak ve hatta enerjimi bunu yaparken kaybetmek yerine daha yönetilebilir minik görevleri düşünerek enerjimi odaklayabiliyorum. Bunu yapabilmek için de minik bir sabah rutine sahip olmak ve herkesten önce uyanıp kendime bir 15 dakika zaman ayırmak her zaman işe yarar. Kesinlikle ayna önünde kendime zaman ayırarak kendi HealthyFoodBreak İyi Yaşam ürünlerimden olan paslanmaz çelik dil sıyırıcı ile ağız detoksu yapmak, krem ve serumlarımla cildimi canlandırmak, ılık bir limonlu su ile sindirimimi uyandırmak, bana günün kalanı için bolca keyif verecek sıcacık bir kahve demlemek, kendimi içinde rahat hissedeceğim kıyafetleri özenle seçip giymek ve günü parçaladığım görevlerimden ilkine odaklanarak açmak bana uzun günü yönetirken çok iyi geliyor.
Kimin yanında kendini en olduğun gibi hissedersin?
Bir elin parmağını geçmeyecek kadar az sayıda en yakın arkadaşlarım, eşim, annem, babam ve oğlum. Kendime seçtiğim meslek her ne kadar dışa dönük biriymişim gibi gösterse de inanılmaz içe dönük biriyimdir ve hayatımda çok çok az insan vardır. Açıkçası bu da enerji seviyemi korurken bana çok yardım ediyor. Sadece en olduğum gibi hissettiğim insanlar vakit geçirip, geri kalanlarıyla mecbur olmadıkça hiç vakit geçirmiyorum da
denilebilir.
Kendini en özgüvenli hissettiğin an nedir?
Atlas’la tüm gün hiçbir destek almadan (babası da işteyken) tek başıma geçirdiğim her an, bunu yaparken bir yandan da A’dan Z’ye her detayını tek başıma hiçbir ekibim olmadan kurduğum markam HealthyFoodBreak’in ürünlerinin lanse olduktan sadece 2 hafta sonra tükendiği an, kameralar önünde en büyük tutkum olan yemek yapmayı icra ettiğim her an, tariflerim binlerce kişi tarafından izlenip onlarca kez denendiğinde gelen her teşekkür mesajını okuduğum her an…
Kendinle baş başa olduğunda en çok yapmayı sevdiğin şey nedir?
Eskiden, yani üniversitedeyken ve sonrasında kurumsal çalıştığım seneler boyu, çok fazla tek başıma yemeğe çıkardım. Kendimi sinemaya, operaya, konsere götürürdüm. Kendime detoks günleri, spa ve masaj randevuları hediye ederdim. Hatta tek başıma yurtdışı tatili bile yapmışlığım var. Yani, anlayacağınız kendimle baş başa kalmayı çok seven ve bunu da onlarca farklı aktiviteyle değerlendirebilen biriyim. Şu aralar minik bebeğim olduğu için bu “kendimle baş başa” kalma anları oldukça azaldı ve evde olan
aktivitelere evrildi. Artık kendime güzel bir sofra kurup, mutfakta güzel yemek hazırlıyorum. Sinemaya gitmek zorladığı için sevdiğim fimleri izliyorum. Balkonda sıcak bir kahve eşliğinde bir kaç sayfa kitap okuyorum. Ve evet kesinlikle bolca müzik dinliyorum.
Yediğinde kendini en iyi hissettiren yiyecek?
Bol domatesli, sıcacık bir spagetti makarna. Benim için her anı tam bir “dolce far niente” oluyor nedense. Yani, “sweetness of doing nothing, yani “hiçbir’ şey yapmamanın tatlılığı”. Yani, anda kalmak, hayat akıp giderken sadece keyifle onu izlemek. Domatesli makarna benim için bunlar demek. Elime telefonumu bile almadan her çatalda lezzetini çıkararak yerim genelde ve her çatalda sadece karnımı doyurmaz, ruhumu da iyileştirir.
Bu arada sitede de birçok makarna tarifi var
Sana en çok mutluluk veren şarkı hangisi?
Şarkıların anılar ve o anılardaki duygularla bağlantılı olduğuna çok inanıyorum. Müzik hayatımın her anında olduğu içinde bu soruya tek bir cevap vermem imkansız. Kurumsal işimden istifa kararı aldığım ve kendimi inanılmaz özgür hissettiğim bir Seyşeller seyahatinde başa döndürüp döndürüp dinlediğim Queen’den “Don’t stop me now”, konsepti yıldızlar olan düğünümüzün çıkış şarkısı olarak seçtiğim ColdPlay’den “A sky full of stars”, hayatımdaki en tatmin edici deneyimlerden biri olan ve gözyaşları içinde dinlediğim Andrea Bocelli konserinden “Canto della terra” ve Los Angeles’tan San Francisco’ya eşimle yaptığımız araba yolculuğunun en favori şarkısı ve hala her dinlediğimde beni taa en uzak kıtaya ışınlayan Stato’dan “Still can’t sleep” ilk aklıma gelenler oldu.
Peki, ya film?
Bu soruya da paragraflarca cevap verebilirim :) Kendimi zor tutuyorum. Ama beni tanıyan herkes makus bir Yüzüklerin Efendisi tutkunu olduğumu bilir. Serinin her bir filmini onlarca kez izledim ve sanırım bu soruya başka bir film adı vermemin imkanı da bu sebeple yok. Gerçek dünyayı mükemmel bir şekilde aynalayan, her daim umut aşılayan, müthiş ilham veren ve izlemekten asla bıkmayacağım bir film üçlemesi. İçinde en sevdiğim repliklerden biri barındırması da cabası: “Tek yapmamız gereken, bize verilen zamanda ne yapmamız gerektiğine karar vermektir.” Bana hep çok umut verici gelmiştir bu replik. Ne zaman başıma bir şey gelse, üzülsem, yorulsam… Keşke bunlar başıma gelmeseydi diye hayıflanmalı mıyım, yoksa bana verilen bu kısacık zamanda; başıma gelenlerle başa çıkmak için ne yapacağımı mı düşünmeliyim? Zaman parayla satın alınamayan, kontrol edilemeyen, geri çevrilemeyen, uzatılamayan tek şey. Zaman, bir anda bizi şaşırtan, sevindiren, yoran, bunaltan, bulutların üzerine de çıkartan. Hepsi aynı zaman. Ama önemli olan, bize verilen zamanda, ne yapmaya karar vermemiz.. Bunları bana sorgulatıp, hatırlatan film ise Yüzüklerin Efendisi.
Mutsuz ve üzgün hissettiğinde, genellikle kendini nasıl telkin edersin?
Cevabı bir önceki soruda saklı sanırım :) Hayatta her şey geçici, hiç birşey kalıcı değil. Bu hem zor anlar hem de neşeli anlar için geçerli. Hiçbir “an”a takılı kalmadan, saplanmadan, her şeyin geçici olduğunu kendime hatırlatmak bana iyi geliyor. Her şeyin eninde sonunda olması gerektiği gibi olacak, bu bir yolculuk ve mutlu anlar kadar mutsuz anlar da olması doğanın bir dengesi.
Meditasyon hakkında ne düşünüyorsun?
Bayılıyorum kendisine :) Yoga eğitmenlik eğitimi aldığım dönemde en sevdiğim şey modülün meditasyon dersi kısmıydı. Gün başlarken, gün içinde veya gün sonunda - ne zaman fırsat olursa - zihnin akışını sakinleştirmek ve rahatlamak için kesinlikle bir meditasyon pratiğini hepimize benimsemeliyiz bence. Bu yönlendirmeli meditasyon da olabilir, yani bir uygulama üzerinden biri size yaptırabilir (ilk başlarda kendin yapması zorlu evet kabul). Ve hatta meditasyon illaki gözleri kapayıp hiç bir düşünmemek de değil bence. Bir hobiye vakit ayırmak ve gün içinde zihnini bu hobiyle uğraşırken tamamen susturmak da bir meditasyon (aslında buna da aktif meditasyon deniyor). Mesela benim için yemek yapmak da bir çeşit meditasyon.
Seni motive eden bir cümle var mı?
“Nereye odaklanırsan, enerji oraya akar.”
Ailen seni çıldırtma noktasına (!) getirdiğinde kendini ne şekilde motive edersin?
Çıldırtma noktasına gelme sebebine çok bağlı bu. Hayata müdahale, sınırları aşma, saygısızlık gibi bir durum mu var mı yoksa sadece basit bir fikir ayrılığı mı yoksa hayatın yorgunluğu ve apayrı stresler tahammül sınırımızı mı aşağıya çekti? Yorgunluk, kendime yeterince zaman ayıramama, iş stresi gibi sebeplerle tahammül sınırım aşağıdaysa; bu sebeple ailemle zorlanıyorsam ve basit fikir ayrılıkları yaşıyorsam (ki genelde benim başıma gelen bu olur), bunu fark edip kabuğuma çekilmek ve ileride pişman olacağım şeyler yapmak yerine yalnız kalmak en güzeli oluyor. Onların bu hayatta benim en sevdiğim, en güvendiğim insanlar olduğunu; sakin ve dingin olmanın ve hayatın akışına güvenmenin ve zamanla iyi hissedeceğimi kendime hatırlatmak bana en iyi gelen pratik. Ama eğer ortada sınır aşılan bir durum ya da saygısızlık varsa da kesinlikle sessiz kalmamak ve doğru bir dille sınırlarını korumak en sağlıklısı. Böyle bir durumda kalırsam da kalp kırmadan, sınırlarını nasıl çizerim ve bunu karşımdakine aktarırım ve böylelikle de tekrar bu çıldırma noktasına gelmem pratik yaparım. Evet, bunu cidden yaparım :) Böylece benzer durumda kalma olasılığımı kontrol altına almış olurum.
Sosyal medyada mental sağlıkla ilgili takip ettiğin, sevdiğin hesaplar hangileri?
Yoga eğitmenlik eğitimini aldığım @denizbagan ın paylaşımları her zaman ruhuma iyi gelir. Ebeveynlik konusunda öneriler veren @drbeckyatgoodinside ın önerileri, @asumansur ın şamanik önerileri, @kivilcim.kiran, @nihanka7 ve @_esrasert in mindfullness önerileri, @tunctataker in hap gibi ama vurucu tespitleri, @sadhguru nun hint felsefesi paylaşımları... İlk aklıma gelen hesaplar bunlar oldu.
Son dönemde okuduğun ve tavsiye edebileceğin kişisel gelişim kitabı?
Piraye’nin Seyir kitabını oldukça sevdim. Konuştuğumuz tüm bu pratikleri hikayeleştirerek, anlaşılır ve uygulanabilir bir şekilde aktarıyor.
Peki, evde kendini huzurlu hissetmek için yaptığın bir ritüel var mı?
Evde her daim canlı çiçek bulundurmak, loş ışıklar, mumlar ve arka planda sevdiğim şarkılar, kesinlikle adaçayı veya palo santo gibi dumanıyla evin enerjisini şifalandıracak tütsüler… Aslında basit bir “hygge” yani, bi’ başka deyişle de “evde ruhun sıcacık hissedeceği” ortamı yaratmak. Her akşam işten ya da okuldan eve yorgun argın gelmiş ve kalabalıktan bunalmış veya tüm gün evin içindeki sessizlikte bile kendi sesini duyamamış ruhlara huzur vermek için bir vesile bence bu ritüeller. Ben sıkça merkezimi bulmak için yararlanıyorum. Çünkü sıkça merkezimi ben de çoğumuz gibi kaybediyorum.
Siz de akıl sağlığını korumak için HFB’nin çiçek gibi ürünlerine bir bakabilirsiniz.
Özellikle bahar habercisi renkler hem içinizi açacak, hem de ruhunuza iyi gelecek; benden size söz.
Bu hafta bir de Sarı Papatya’mın doğumgünüydü.
Atlas’la son 3 senedir, 7/24 geçen her gün (merak edilen bir detay: Atlas’a ben tek başıma mı bakıyorum? Bakıcımız var ama gizliyor muyum? Aile büyüklerine baktırıp kendim mi bakıyorum diyorum? Flaş Flaş. Açıklıyorum. Evet, tamamen kendi tercihimle Atlas’a birebir kendim baktım ve bakıyorum. Bakıcımız yok. İstanbul’da Atlas’la ilgilenen başka biri yok. Ben ve babası. Demir tabi ki yoğun iş temposuna sahip olduğu için de genelde ben Neden geceleri çalışıyorum umarım şimdi daha nettir. Çok fenalaşırsam bir kaç hafta Marmaris’e ailemin yanına geçip, mola veriyorum ama tabi orda bile /724 yan yanayım. Kendim böyle seçtim ve mutluyum.) Hayatımın cidden en anlamlı seneleriydi, anne romantizmi değil, gerçek. Evet, zor ama çok zor ve bol gözyaşlı çok anım oldu (bunları bence apayrı bir mailde konuşalım) ama günün sonunda hepsine değdi.
İyi ki varsın ay’ım, yıldız’ım, güneş’im.
İyi ki doğdun.
Seni çok seviyorum
Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiler,
Sezin