Evet’in gücü ☀️

Evet’in gücü ☀️

Mutlu Cuma’lar 🌸

Bu hafta aklımda dönüp duran bir filmden bahsetmek istiyorum size: Yes Man (Bay Evet). İzlediniz mi?

Kendisi benim Demir’le tanışmama vesile olan filmdir diyebiliriz - yani dolayı olarak. Kısacası, filmde hayatı pek de yolunda gitmeyen başrol karakterimiz Carl (Jim Carrey), bir seminere katılıyor ve bu seminerin de 1 ödevi var: Karşına çıkan her şeye ama istisnasız her şeye (evsiz birinin cep telefonunu kullanmaz istemesi gibi evet demesi oldukça zor olan şeylere bile), “evet!” diyeceksin. Daha fazla spoiler vermiyim çünkü belki hala izlemeyenleriniz vardır ama bu “evet” deme hali, Carl’a apayrı kapılar açıyor ve apayrı bir hayata hoş gelmesini sağlıyor. 

Bundan 8 sene önce yeniden izlediğimde (birden çok izlediğim filmlerden biridir kendisi), o dönem bana gelen her teklife bilerek ve isteyerek “hayır” dediğimi farketmiştim. Gerek üşenmek olsun, gerek “aman be zaman kaybı” demek olsun, gerek saçma bulmak olsun. Milyonlarca kendimce bahanem vardı. 

Daha sonra dedim ki “yahu ben de evet diyeceğim, bakalım bu film ne derece doğru?”

Gerçekten sadece bir kaç denediğimde hayatım apayrı bir hal almıştı, daha çok sosyalleşmeye başlamış ve bu görüşmelerden birinde de şimdiki eşim olan Demir’le 40 yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek bir ortamda tanışmıştık. 

Merhaba, ben yine Bay Hayır, tanıştığımıza memnun oldum 😁

Çoook uzun bir zamandır, daha doğrusu anne oldum olalı, yine Bay Hayır olduğumu farkettim. “Oraya gelemem, buraya yetişemem, bu iş teklifini istemem…”. Koşullar, zamansızlık ve daha başka bir sürü şey beni öyle seçici olmaya öyle bir itmiş ki, her şeye hayır, hayır, hayır…

Ama kendimin en sevdiğim özelliklerinden biri de kesinlikle ne halde olduğumu iyi analiz edip, farkedebilmemdir. Ve tabi ki bu durumu da yine çat diye farkedip yakalamış haldeyim. 

E peki ne yaptın derseniz? Atlas’la beraber olması gerekse de çoğu teklife “evet” demeye başladım. Mesela geçen haftaki imza günüm bunlardan biriydi (geldiğiniz için çok teşekkür ederim bu arada vesileyle). Bu zamana kadar yayınevimden gelen her teklife resmen çat çut “hayır” demiştim. Veyahut Casa Lavanda’da davetli olarak geçirdiğimiz gün. Gelen her davete normalde “teşekkürler, sağolun.” diyorum çünkü ben genelde. Bunlar sadece son 1 haftada aklıma gelenler. Ama “evet” demeye biraz daha önce başladım - bu arada asla 8 sene önceki kadar her şeye evet ister istemez yapamıyorum ama yine de kararlarıma bu farkındalıkla yaklaşmaya başladım diyelim -  ve şunu söyleyebilirim size:

Evet kelimesi, kesinlikle bolluk bereketi de beraberinde getiriyor. 

Evet demek, tıkalı bir şeyler varsa sanki açmaya başlıyor. Çok ciddiyim. Yeni fırsatlar getiriyor, yeni insanlar, yeni deneyimler. Hayır’dan çok çok daha güzel bir enerji. Yorsa bile bazen kesinlikle değer diyorsun. 

Bolluk bereket demişken.. Aşure haftası geldi çattı 🌸

Zaman ne hızlı geçiyor yahu. Geçen sene bu zamanlar Marmaris’ta kafayı “iyi bir aşure nasıl yapılır?” konusuna takmış; alışverişinden ön hazırlığına daha sonra da iki farklı tarifine de kadar her süreci videolamıştım. 

İki farklı tarif ne derseniz biri annemden öğrendiğim Klasik Aşure Tarifi. Diğeri ise daha fanfirik bir versiyonu: Glutensiz, Rafine Şekersiz, Vegan Aşure Tarifi.

Eğer siz de bu sene Aşure işine tam anlamıyla bir giriş yapmak istiyorsanız aşağıdaki linke tıklayıp tüm bu bilgilere tek seferde ulaşın derim. 

 

Bu haftanın tarifleri Yaz’ı sofralara getiren cinsten, hepsi de bayılmalık.

 

Beni takip etmek isterseniz:
Instagram, TikTok ve Youtube hesaplarıma göz atabilirsiniz.

Sadece takip etmek yetmez Gökkuşağı Tarifleri Yemek Kitabı’m ile de tariflerimi mutfağına yuva yapmak isterseniz, tabi ki dünyanın en mutlu insanı olurum.

Haftaya görüşmek üzere.

Öpücükler,
Sezin